17 Ocak 2016 Pazar

                          



 5 saat sonra…                                                    6.45 a.m – 17.01.2016 - Toronto

Saat oldu 6.35 a.m . Şuan biraz daha iyiyim. Hiç uymadım, uykumda gelmiyor zaten. 31 saat yaşadığım bir günün ardından hala uyuyamadım. Zehirlenmiş olmam kuvvetle muhtemel. İçimdekiler çıktıktan sonra rahatladım, bol bolda su içtim zaten. Anlayamadığım bir şekilde çok enerjiğim. Karnım acıktı fakat henüz güneş doğmadı. Sakın kimse uygun olmayan bir cep telefonuyla gelmesin bu ülkeye. Wind ofisindeki adam o telefonla bu ülkede çalışacak hat yok dedi. Bende hala Turkcell'i kullanıyorum. Rogers olarak çekiyor burda. Aramanın dakikası 5tl aranmanın ise 3tl. 15mb internet ise 25tl. Faturam uçtu herhalde şuan. Eğer soğuğa alışmayı başarabilirsem bu ülkede kalınabilir gibi. Sanki 5 saat içinde çok farklı bir insan olmuşum gibi geliyor ama insan sağlığı düzelince daha bir özgüvenli hissediyor kendini.


Bu ülke öyle gözümüzde büyüttüğümüz kadar görkemli değilmiş. Şuan öyle gelmiyor en azından. Bulunduğum bölge downtowna çok yakın ama köye benziyor sanki. Ve evet can alıcı soruya cevap olarak köylüleride İngilizce biliyor. Çok fazla kişiyle tanışmadım bugün okula gideceğim yerini tam öğrenmek için. Yine de burada tanıdığım insanların olması çok büyük bir avantaj oldu. Henüz ülkeye ineli 24 saat bile olmadı fakat insan tanıdık bir yüz, anadilde sohbet edeceği bir Türk istiyor. Her şeyin ötesinde düştüğünde kaldıracak birilerinin olması paha biçilemez.  Ve bir Toronto sabahından daha şimdilik bu kadar.
                                         

 İlk Gün                                            1.35 a.m – 17.01.2016 - Toronto



Üzülerek söylemeliyim ki bu yaşıma kadar yaşadığım en kötü gecenin içinde kilitli kaldım. Koca bir hayal kırıklığı ve kaybolan ümitler. Belki de hayatımın dönüm noktası olmasını beklediğim bu gece bir daha ardıma bakmaksızın kapatacağım kapıların sebebi olacak. Sen onca zaman hayal kur, her dakikasını her saniyesini planla sonra ilk gittiğin gece tam bir rezillik olsun. 9 aylık vizeyi belki uzatırım derken yarın ki ilk uçakla geri dönmek iste. 12 saatlik uçuşun ardından mide bulantısı, ishal, üşüme ve bunların neden olduğu güvensizlik. 10 kez tuvalete çıktım. Saat henüz 1 küsür a.m.  ve 8p.m de girdim yatağa hala uyuyamadım. Vücudum nasıl bitkin oysaki. Ne bir damla su ne de yemek kalmadı vücudumda.  İçimde büyük bir korku, birde serdar ortaç abimizin dediği gibi kafamda deli sorular var. Şöyle bir durumda acı çekişirken ve üstelik bunları memleketinden 6000 mil uzakta yaşarken insanın aklına serdar ortaç gelmesi, tıpta ki henüz açıklanamamış hastalıklara delalet olduğuna inanıyorum.
Telefonumda Adana da iken bozuldu zaten iphone 5s e kadar iphonelar burada çalışmıyor. Bense samsung galaxy y diye bir eski telle geldim. Oda çalışmıyor haliyle. İlk fırsatta bir tane 6s almam lazım. Telefonsuz internetsiz berbat hissediyorum kendimi. Ailemi bile arayamadım henüz.

Homestay olarak geldim buraya fakat kaldığım ev daha çok apart gibi. 5-6 kişi daha var anladığım kadarıyla. Filipinli bir teyze işletiyor burayı, ismi Gloria, kocasını ülkesinde bırakıp gelmiş iki de çocuğu var burada 20li yaşlarda. Her şey iyi hoşta kapımın önünde bir akvaryum var içine şelale kurmuşlar. Sesten uyuyamıyorum. Birde çok ağır bir yemek kokusu var. İnanılmaz kötü kokuyor. Sanırım domuz etinin kokusuyla tanıştım. Kokuyu aldığım anda direk kusasım geliyor. Elimde sürekli limon kolonyasıyla dolaşıyorum. Balici gibiyim yeminlen, koklayıp koklayıp evimi düşünüyorum. Eğer birkaç gün içerisinde bir aydınlanma gelmezse kursla konuşup paramın iadesini isteyeceğim. Sonrada tasımı tarağımı toplar dönerim memleketime. Burada ne yolumu ne de sağlığımı kaybetmek istemiyorum. Hayatta çok daha önemli şeyler varmış bugün anladım!




22 Mayıs 2013 Çarşamba

Dedeniz sizi dürtebilir !


    
    Belki de hepimiz teknoloji mağduruyuz. Gün geçmiyor ki yeni bir telefon üretilmesin yeni bir teknoloji duyurulmasın. Bugün elektronik bir ürün alan yarın bin pişman. Bir üst modelin çıkması an meselesi çünkü. Güncel kalabilmek pek mümkün değil gibi. Teknolojinin önünü alamaz olduk. Bu aralar "Üç aydır telefon alacağım hala karar veremedim" diyen o kadar çok kişi duydum ki. Giderek insanlarda teknofobi oluşmaya başladı. Kararsızlıklarımız stres yaratmaya başladı. Başlamadan kaybetmiş gibi hissediyoruz. Bu kadarı biraz dramatik olmuş olabilir belki ama, aldığımız teknolojinin çok kısa bir sürede eskiyeceğini bilmenin yarattığı bir gerginlik var çoğumuzun üzerinde. 

   
    Başlamak bitirmenin yarısıdır derler. Bence bir yerlerden başlamalı artık. İdeal özellik ve fiyattaki telefon ya da herhangi bir ürünü denemek lazım. Çağın gerisinde kalmamak lazım. Ülke olarak bu duruma baya önem veriyoruz ki geçen gün başıma çok ilginç bir olay geldi. Okuldan çıktıktan sonra bir şeyler atıştırıp eve gitmek için otobüse bindim. Yolda yaşlı bir amca bindi. Yer olmayınca yer verdim bende. Yorgun bir sesle " sağ ol evladım" dedi. Daha sonra yerine oturur oturmaz telefonu çıkarıp Facebook'u açmaz mı ! Ben şok olmuş durumdayım, üstelik elindeki de yaklaşık 5' boyutlarında benim telefonumdan çok üst model bir telefon. O an otobüsün içinde bağırarak ağıt yakasım geldi. Sonra bir de bana dönüp "Bak bu benim torun, bizim oğlan duvarında paylaşmış." demez mi ! Elim ayağım boşaldı resmen. Ben de çıt yok tabi ama, eve nasıl gittim bilmiyorum.  Ağlasam mı gülsem mi bilemedim. 
    
    Herkes için teknoloji dedikleri böyle bir şey olsa gerek. Biz hangi telefonu alsak, onun ram i düşük , bunun  ekranı büyük derken hacı amcalar bir deve yükü yol katetmiş. Velhasıl kelam teknolojiden fazla uzak kalmamak lazım. Yakın zamanda dedeniz, nineniz sizi dürterse şaşmayın :)